BİLİNÇALTI

Görüşünüz ancak yüreğinize baktığınızda berraklaşır.
Dışa bakan düş görür, içe bakan uyanır.
Carl Gustav Jung

Analitik psikoloji kuramının öncüsü olan Carl Gustav Jung, psikoloji alanında en önemli düşünürlerden biridir. Jung’un kuramları, kavramları ve eserleri, insanı bütün olarak tanımanın kapılarını açmıştır.

İnsanı ruh, zihin, beden bütünlüğü ve tüm yönleriyle değerlendirmesi sebebiyle bilinçaltı gerçekliğini Jung’un bakış açısıyla tanımak ve konu ile ilgili kendi bakış açımızı oluşturmak doğru olur.

İnsanı tanımanın temeli, “buzdağının görünmeyen kısmı” tabiriyle örtüşen, ruhu tanımaya dayanır.

İnsan, bedensel bir varlık olmanın ötesinde, kolektife ait bir ruhtur.

Ruhsal sorunları, insanları ve genel olarak toplumları bekleyen büyük bir tehdit olarak gören ve aynı zamanda insanların bunun farkında olmadığını ve çözüm yolları bulmadığını belirten Jung, herkesin belli bir oranda psikoloji bilgisine ihtiyaç duyacağı bir noktaya gelmesini hayati bir durum olarak tanımlar.

Jung’un Freud’la yollarını ayırmasına ve insanı bedenden öte, gerçek anlamıyla tanımlayan görüşü şudur: “Libido sadece cinsel güdülerden kaynaklanan bir enerji değildir. Libido; ruhun bütün yapısını içeren psişik bir enerjidir.”

Bu tanımıyla insanın sadece bedenden ve güdülerden ibaret olmadığını, insanı tanımanın ve tanımlayabilmenin ruhsal yapıyı tanımakla mümkün olabileceğini savunmuştur.

Modern hayatlardan uzak yaşayan topluluklar üzerinde incelemelerde bulunmak için Amerika, Güney Asya ve Afrika kıtalarına giden Jung, kolektif bilinçdışı ve kolektif bilinçdışının bilinçle ilişkisi, kişilerin ruhsal gelişimi konularını ele alan araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmalar sonucunda kolektif bilinçdışı ve düşünme sistemlerinin çok daha eski dönemlere ait yapılarla ilişkili olabileceğini fark etmiştir.

Jung’un kurduğu analitik psikoloji kuramında bilinç, kişisel bilinçdışı, kompleksler, kolektif bilinçdışı, arketipler gibi kavramlar incelenmiştir; kişiliğin işleyişi, yaşam dönemleri, içe ve dışa dönük kişilik tutumları, psikolojik tipler, kişilik kuramı, eşzamanlılık ilkesi, astroloji ve simya, psikoterapi yaklaşımı ve rüya analizine yer verilmiştir.

ANALİTİK PSİKOLOJİ

Jung, insan ruhunu; bilinç, kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı olmak üzere üç bölümden oluşan bir yapı olarak tanımlamıştır. Jung’a göre analitik psikoloji, duyu işlevleri, duygusal fenomenler, düşünce süreçleri gibi bireysel işlevleri önce ayırıp ardından onları deneysel koşullara maruz bırakmamasıyla deneysel psikolojiden ayrılır. Analitik psikoloji, psişenin bütünlüklü yapısı ile daha çok doğal bir fenomen olarak ilgilenir.

Jung, analitik psikolojiyi şu şekilde açıklamıştır:

“Analitik psikoloji ve daha önceki psikolojiler arasındaki fark; analitik psikolojinin en zor ve en karmaşık süreçlerin bile üstesinden gelmekten çekinmiyor olmasıdır.”

Diğer bir farklılık ise yöntem metodumuzda yatar. Özenle hazırlanmış bir laboratuvar ekipmanımız yoktur; bizim laboratuvarımız dünyadır. Testlerimiz, insan yaşamının fiili, günlük oluşları ile ilgilidir, deneklerimiz ise hastalarımız, akrabalarımız, arkadaşlarımız ve sonuncu ama son derece önemli olan kendimizdir.

Kader, deneyi uygulayanın rolünü oynar. Herhangi bir iğne ucu, yapay şok, sürpriz ışık ve laboratuvar deneyi için gerekli araç gereç yoktur; bizim materyallerimizi gerçek hayatın umutları ve korkuları, acıları ve neşeleri, hataları ve başarıları sağlar.”

Jung’un analitik psikoloji kuramında hekimin kendisini de denek olarak tanımlaması ve yöntem metodu ile diğer psikoloji kuramlarından farkını ortaya koyduğu görülmüştür.

“İnsan sonsuzdur, sınırlandırılamaz, haritası çizilemez” görüşüne sahip olduğu için düşüncelerini bir sistem halinde tanımlayan analizi gerçekleştiren hekimin de analiz sürecinden geçmesi gerektiğini savunan ilk kişi Jung’dur.

KİŞİLİK

Karmaşık bir yapıya sahip olan kişilik kavramı konusunda pek çok çalışma yapılmış, ancak tek bir görüş birliği sağlanamamıştır.

Kişilik Kuramı ile ilgili olarak:

  • Carl Gustav Jung
  • Sigmund Freud
  • Hans Eysenck
  • Alfred Adler
  • Karen Horney
  • Salih Güney

bazı konularda hemfikir olmuşlarsa da genel olarak birbirinden uzak ve zıt fikirler ortaya koymuşlardır.

Kişilik; bireyin duygu, düşünce ve davranışlarındaki benzerlik ve farklılıkları oluşturan özelliklerdir. Genel ve anlaşılır bir tanımlama ile kişiliğin üç temel niteliği vardır:

  1. Benzersizlik
  2. Tutarlılık
  3. Değişmezlik ya da durağanlık olarak özetlenebilir.

Kişiliğin üç boyutu:

  1. Karakter
  2. Mizaç
  3. Yetenek olarak tanımlanır.

Karakter: Toplumsal değerler ve ahlaki kurallar, aile ve sosyal çevre ile ilgilidir. Kişinin dünyayı algılama ve yaşamla başa çıkma biçimidir. Karakter, bireyin zihinsel gücünü oluşturan ve biçimlendiren genel özelliklerinin bir bütünü olup “kişiliğin iskeleti” konumundadır.

Mizaç: Bireyin iç dünyası ve duygu yönüdür. Doğuştan gelen, daha biyolojik ve kalıtımsal temeli bulunan yatkınlıklara bağlı, kişinin davranış eğilimlerini oluşturan, yaşam boyunca fazla değişmeden süren özelliklerdir. Mizacın değişmesi çoğunlukla sağlıklı bir durum değildir. Hem psikolojik hem fiziksel hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olur.

Yetenek: Bireyin sahip olduğu bedensel ve zihinsel özellikleri olup, kişiliğin biçimlenmesinde önemli bir paya sahiptir.

Kişiliğin Oluşumunda Etkili Etmenler

  1. Kolektif Bilinçaltı
  2. Kişisel Bilinçaltı
  3. Bedensel ve Genetik Özellikler
  4. Sosyokültürel Özellikler
  5. Aile
  6. Toplumsal Yapı ve Toplumsal Sınıf
  7. Coğrafi ve İklim Özellikleri
  8. Kitle İletişim Araçları

İnsanı ruh, zihin, beden bütünlüğünden ayırmayan ve bireyin geçmişteki deneyimi ve gelecekle ilgili beklentisinin davranışlarını ve kişilik yapısını etkileyeceğini savunmuştur.

BİLİNÇ

Bilinç, bireyin çevreye dönük tarafıdır. Bireyin bilinçli olması hem çevresinde olup bitenleri algılaması hem de kişinin kendisini tanıması ve çevresiyle ilişki halinde olduğunu fark etmesi anlamına gelir. Psişenin doğrudan birey tarafından bilinen kısmı olan bilinç, Jung’a göre yaşamın erken yaşlarından itibaren bilinçdışı okyanusundan yavaş yavaş yükselerek oluşan kısmıdır. Bilincin tüm işlevleri bilinçdışında önceden hazır bulunur. Bilinçdışında da bilinçten farksız olarak güdüler, öngörüler, duygular ve düşünceler yer almaktadır. Jung’un bilinç ve bilinçdışına ilişkin görüşleri ışığında bilinçdışının insan ruhuna ilişkin verilere daha derin ve daha kapsamlı şekilde ulaşabildiği ve insanın iç dünyasını anlama noktasında bilinçten daha işlevsel bir yapıya sahip olduğu sonucuna varılmaktadır.

EGO

Ego; kişilerin olaylara ilişkin algıları, düşünceleri ve duygularından oluşan bilinçli zihin yapısı olarak tanımlanır. Kişilerin ego sayesinde düşüncelerinin, anılarının ya da duygularının farkına vardığı belirtilmektedir. Bu anlamda bilincin seçici bölümü olan ego, bir damıtma aygıtına benzetilebilir. Egoya ulaşan ruhsal olayların çok azı bilinç düzeyine çıkabilir. Bu nedenle insanlar günlük yaşantılarının çoğunun farkında olamayabilir. Jung bu noktada egonun önemine değinerek egonun bu görevinin olmaması durumunda insanın bilincinin

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir